Yolu Aydınlatan Karanlık; Dervişin Fikri
Osman
Toprak, Muhit Kitap’tan çıkan eseri
Dervişin Fikri’yle bizi yaşamımızı yoklamaya ve
kendimizle yüzleşmeye davet ediyor.
İnsan, öncelikle içinde
bulunduğu hali tanımalıdır. Bugün neredeyse tamamıyla
karanlıkta kalmış durumdayız, daha fenası bunun ya farkında değiliz ya da bu
durumdan memnunuz. Bize yol gösterecek bir ışığa ihtiyacımız var, bu
ışık insanın kalbindedir. Eğer bir yerde bir ışık mevcutsa o yalnız kendini
değil, etrafını da aydınlatır. Böylesine karanlıkta olmamız belki de
kalbimizdeki aydınlığın ortaya çıkması içindir. Dervişin Fikri de dışarıyla fazla ilgilenmeyip içimize bakmamızı
tavsiye ediyor. “Kendi hikâyemizi; başkalarının kötülükleri üzerine
zenginleştirmemiz nasıl mümkün olsun?” (s. 31) “Bir başkasına, bir
başkayı kötülemek, yermek bizim ondan bağımsız olduğumuzu değil tam aksine ona
ne kadar bağlı ve hatta bağımlı olduğumuzu işaret eder.” (s. 36)
Türk düşüncesinin,
kültürünün özü tasavvufla mayalanmıştır. Tasavvuf geçmişte öylesine gönlümüze
sinmiştir ki bugün dahi anlamını bilmeden yaptığımız bazı hareketler tasavvufun
üzerimizdeki derin etkisinin işaretidir. Şu an tasavvufla aramızdaki genel
durum neredeyse bir yabancılık halidir. Osman Toprak, kitabında mürid, mürşid
ve derviş kavramları üzerinden bizleri tekrar o atmosfere çağırıyor.
Derdimizi
daha etkili anlatmanın ve muhatabı sıkmadan ona tesir etmenin en iyi
yöntemlerinden biri anlamı hikâye etmektir. Güzel kitabımız Kur’an’da da birçok
olay kıssalar çevresinde anlatılır. Osman Toprak da eserini çok büyük ölçüde
menkıbeler üzerine inşa etmiş. Burada bu menkıbelerden
birini aktarmak istiyorum: “Evliyaullahtan iki zat aynı anda
göçmüşlerdi. Biri cennete diğerinden önce alındı. İkinci giren zat, bunun
hikmetini sorunca kendisine, “Senin iki gömleğin vardı, onunsa sadece bir.”
denildi.
Tasavvufun
ilk dönemlerinden bugüne geniş bir yelpaze altında derlenmiş bu menkıbelerin
abartının uzağında, kaynakları belli ve ayağı toprağa basan türden olması
ayrıca önemli. Menkıbeleri okudukça “Ya ben” dedim “ya ben
ne yapıyorum.” Yüzüm yere düştü, sanki o insanların arasında hissettim ve
mahcubiyetten gözlerimi yerden kaldıramadım. Allah’ı unutan bir insan olmak
korkusu ne korkunç.
Dervişin
Fikri insanın dünyadaki sınavına değinmenin
dışında, bizi dervişlikle ilgili bazı yanlış algılardan da
uzaklaştırıyor. Dervişliğin hayatın kıyısında, insanlardan uzak kalmak
olmadığını net olarak anlıyoruz ve aktif, haksızlığa karşı gelen dervişane bir
tavır görüyoruz. Osman Toprak, hayata bir dervişin gözüyle baktığımızda önümüzde
nasıl yeni pencereler açılacağı konusunda insanı umutlandırıyor. Mesela bir
derviş gözü ve titizliğiyle sanata, sinemaya yaklaşabilsek ortaya çıkacak
filmler dünyayı kim bilir nasıl güzelleştirir.
“Gelse de kurtarsa beni.” deriz. Peki, kimi,
neyi bekliyoruz? Kendimizi bekliyor olabilir miyiz? İnsan
bunun farkına vardığı an harekete geçme ihtiyacı duyar, belki de bir yolculuğa
çıkar. Bu illaki bir mekândan başkasına yapılacak bir yolculuk değildir,
insanın iç âlemi de yolculuğa dâhildir. Yola koyulan insan karanlıkta
kalabilir, kaybolup bozguna uğrayabilir ama samimi bir arayışın neticesiz
kalmayacağına inanmalıyız. İnsan özümüze yaklaşıp kendini tekrar bulduğunda,
beklediği kurtarıcı da gelmiş olur. Bundan sonra ve daha da zor olan mesele,
insanın bu halini her daim tazelemesi ve muhafaza etmesi yani kendinde
kalmasıdır. Yani kendimizden geçmeyeceğiz, kendimize geleceğiz ve orada
kalacağız. Şunu hiçbir zaman unutmamalı: “Bu dünyada kendi hikâyemizi hiç
silinmeyecek bir deftere yazmakla meşgulüz.” (s. 23)
“Bir kitap okudum ve
hayatım değişti” klişe olarak da değerlendirebileceğimiz bu cümle, ciddi bir
gerçeklik de barındırır esasen. Tabii bunun yaşanması için dönüşüme hazır
okurun, nitelikli eserle karşılaşması gereklidir, zira burada “değişen
hayat”tan kasıt insanın kendisidir. Eğer biz iyileşmeye niyet ettiysek her şey buna vesile olabilir.
Umut Yılmaz
Fotoğraf: Bahtiyar Aslan
Umut Yılmaz