logo
Soner Karakuş: Ateşten makaslar

Soner Karakuş: Ateşten makaslar

gece olsa da sussam…

Turgut Uyar

Bir zevkin sürdürülmesinden çok, bir derdin giderilmesini tercih ederiz. Sadece kendimiz söz konusuysa. İş bir başkasına geldiğinde, öyle olmaz.

İnsan sahip olmadığını hayal edebilir; ama sahip olduğunu yokmuş gibi hayal edemez. Evladını mesela. Empati burada çalışmaz. Gölgesinin gölgesinin gölgesi belki. Yine de bizi diğer yaratılmışlardan ayıran yegâne vasfımız.

Büyük dayım, bahçesine (toprağına) izinsiz dozerle giren iki kişiyi vurdu ve ömrünün büyük bir kısmını cezaevinde geçirdi: Modern hukuk ve İsrail sorunu.

Bir meselenin zihninizi, hayatınızı uzun süre meşgul etmesini istiyorsanız o şey hakkında hiç konuşmayın. Demokrasi bunu çok iyi bildiği için konuşmanıza izin verir. Zevk ve tüketimde sınırsız hareket özgürlüğü tanındığı hâlde, neden haksızlık ve zulüm karşısında sadece konuşmamıza izin veriliyor? Harekete geçtiğimizde ne olacağını ya da olmayacağını çok iyi biliyoruz, biliyorlar.

Çürüdüğünü gördüğümüz bir şeyi yemeyiz. Emin miyiz?

Sözün büyüsüne o kadar kapıldık ki susunca konuşmadığını zannediyoruz. Şöyle buyuruldu: Zandan sakının.

Yoksullar yoksulluklarını Allah’tan, zenginler zenginliklerini kendilerinden bilir. Niçin?

Acı kitleselleştiğinde bireysel duyarlık öne çıkar, konuşmak kolaylaşır. Çünkü hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimize ikna olmuşuzdur. Gücümüzün, gücümüzün hiçbir şeyi değiştirmeye yetmeyeceğini söyleyenlere yeteceğini unutmamamız gerekiyor.

Güçlü adalet istemez. Adalet, satın alınabilir bir metaya dönüşmüştür.

Beyan esastır, aksini görmediğimiz sürece.

Muhatabımızın çaresizliğini referans alan her eylem, dünyanın en düşük işlerindendir.

Bir çemberin içindeyiz. Sağa veya sola giderek bu çemberden çıkamayız. Ya yukarı ya aşağı, ya gökyüzüne ya toprağa…

Yalnızca üçü her şeyi değiştirebilir: Tövbe, dua ve ölüm.

 

Soner Karakuş