logo
Muhit; Bizi Buluşturan Dillerin Evi

Muhit; Bizi Buluşturan Dillerin Evi

Şimdi: Yarınların ilki. Dünlerin sonu. Ve kaldığımız yerden devam ediyoruz, ettik hep. “Eğer sûret değiştiriyor ve sırlanıyorsak, nice gönül cemaati her daim hazır. Huzurda. Yolumuz açık olsun.” Böyle demiştik bir süre evvel.

Birlikte ama tek tek yazmak, bir sırrı paylaşma niyetiyle kendi derinliklerimizde arşivlenmek gibiydi. Hep birlikteydik. Yazanlar cemaati. İçinde her meşrebi, mizacı, görüşü, tarzı, üslubu barındıran bir meslekliler halkası. İçten dışa, içe; döne döne genişleyen bir halka.

Adımızı şimdi aldık: Muhit.

Her şey vakti gelince tahakkuk ediyor. Çünkü gerçek dediğimiz; biricik. Bir kez oluyor. Muhit, hem edebî kamu içinde belli bir mahalli imliyor ama hem de her türlü siyasi sosyolojik güncel terimin ifade etmeye yetmeyeceği bir gönül dilinin evini simgeliyor.

Kesim, ideolojik taraf, hayat tarzı veya siyasi oluşum gibi toplanma biçimlerinin ardında, hepsini tâbir eden bir hür kelime Muhit. Hepsinin bir adım ötesinde bir dergi.

Belli bir zümreye, çevreye, kesime sığmayacak kadar açık uçlu. Lakin elbette çerçevesi var: Halis niyet. Edep. Üslup. Kaleme hürmet. Zevk. Belli bir çevreye -ki çevre de hareket halinde, sabit bir oluşum değil ki- sığmaksızın açık uçlu ama edep ve üslup yanıyla ise muhakkak çerçeveli.

İbrahim Tenekeci olmasa; onun birleştirici, temellendirici, toplayıcı özelliği olmasa, ‘merkez noktası’ olmayacaktı Muhit’in. Tanımı şekilde kalacaktı, ruhuna yürüyemeyecekti emin adımlarla. Muhit’in sırrı İbrahim adlı bu şairin manâsında temsilini buluyor. Neşredilen her dergi sayısıyla onun şiiri dize dize yazılmaya devam ediyor, edecek.

Onun bu sorumluluğunu asla benliğine hapsetmeden, emeğini kişiselleştirmeden, efsunlu anlamında buluyor Muhit, gerçeğini. ‘Ana bina’ işte böyle bir duruş sergileyince, muhite konum atmak elbet daha kolay, tarif etmeden anlaşılıyor adres!

İmdi bu ‘nur şehri’nin inşasında sırlı bir yapıdır dergimiz. Tam olarak alenileşemez, teşhir edilemez, sözle kelâmla paylaşılamaz. Ancak içinden okunur, işitilir, dâhil olunur! Gönülden gönüle! İronisi şurada; sûreti baştan sona kelimelerdir, ki dilimizin evi.

Muhit, evet gerçeğini sayfalarda ihata ediyor, kuşatıyor. Hepimizi özünde ‘bir’ kılan gerçek bu. Kalemle onu ifade etmeye çalışanların imece usûlü, biricik üslûbu.

Evet Muhit, hiçbir sıfatı kimlik olarak almayacak kadar kalıba gelmez dedik. (Tek muhit vardır ki her şeyi ihata eder. O’nun esması. Varlığıyla her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. O’nun nuruyla kuşanmayan bir şey olsa ikilik olurdu. Hepsi dâhil; Kendi.)

O halde, yazanlar yazmazken bile sayfa sayfa okunanlar yazılmaya devam edecek. Çünkü kesintisiz tavafta biri eksik olsa Kâbe’nin hakikati eksik kalır misali, bu sayfalarda herkesin yeri biricik, her şey yerli yerinde. Nurla kuşanmış her şey, okumak isteyene boş yok, hep sıklaşmaya yönelik saflar. Kelime kardeşliği, çünkü bizi buluşturan dillerde sağlam bağlarla inşa edilmiş, Muhit adlı bu gönül evinde.

Muhit’in sayfaları ümmettir tabiri caizse.  Harfler de bir ümmettir der İbn Arabi. Hiçbir yazılan aynı olmak durumunda değil ama farklılığın ve çeşidin kuşattığı bir çoklukta bizi bir kılan kelimenin, harfin manâsında, kalem iniş kalkışlarıyla / secde ve kıyamıyla Muhit’imizde bizi buluşturmaya devam ediyor, edecek. Yollar farklı, sûretler değişken olsa da yolculuk bir! Haydi bismillah.

Leylâ İpekçi