logo
Soner Karakuş, Annemle Konuşma

Soner Karakuş, Annemle Konuşma


     Annemin ayağı kırıldı

    Cennete bir şey olmuş mudur? 


    Fatih Muhammet Atasever



Bunları sen ölmeden yazmak isterdim…

 

Epigraf Ressam’dan. Ressam’ı tanıyorum ama epigraf ne, diyeceksin. Şöyle anne: Bir şeyler anlatıyordun, sonra dedemin, ninemin bir lafı geliyordu ya aklına, işte onun gibi bir şey. Bunları da uzun uzun anlatmak isterdim sana...

 

Ressam iyi anne, yazdığı şiirlerden daha güzel bir kızı oldu. Kızı o kadar güzel ki hâlâ ona bir şiir yazamadı. Yazsın ama değil mi?

 

Diğer Fatih de iyi. Onun da bir kızı oldu. O kızına şiir yazamayacak muhtemelen. Her şairin şiir yazması gerekmez değil mi anne?

 

Hayrullah ve Hasan da iyiler. Galiba seni benden daha çok sevmişler.

 

Kadir. Senin için en çok beni seviyor sanki.

 

Sarı da iyi anne. Onun da bir kızı ve böyle de güzel iki dizesi var: "ateşsiz, aksak geçti aydınlık / gece indi gülümseyerek uysal atından."

 

Benim “çok başka” olan arkadaşım iyi mi bilmiyorum. Hepimiz ona kırılacak taşı, taşınacak suyu gösteriyoruz. Benden önce elini öpmeye gelecek gibi hissediyorum.

 

Seher. İsmi ve gözleri aynı sen. Emine, senin toprağından. Bana nasıl katlanırdı yoksa.

 

Bunlar herhalde hoş şeyler anne. Hiç burada bitmez değil mi?

 

Bana, insan sevmiyor, diyorlar. Sevmek için Dostoyevski’nin Budalası gibi her yüzde acı çekmiş bir ruh aramamın kaynağı sensin. Sevmek için her simayı senin çehrenle kıyaslıyorum. Bilmiyorlar.

 

Hatırlarsın, “size de çok zahmet verdim” demiştin giderken. Şimdi, ne yaparsak yapalım memnun edemediğimiz insanları düşünüyorum. Düşünemiyorum anne. Ölüm, iyi insanları dünyadan kurtarıyor sanırım.

 

Sana Hay Bin Yakzan ve Don Kişot’tan da bahsedecektim; ama bir sayfayı geçmemem gerekiyor. Çünkü burası dünya.

 

Yani anne, nasıl bıraktıysan öyle. İnşallah cennete bir şey olmamıştır.

Soner Karakuş